1 Kasım 2016 Salı

Gıda Boyasının Zararları

Gıda Boyasının Zararları

Günümüzde kullanımı oldukça revaçta olan, her türlü pasta, bisküvi, dondurma gibi ürünlerde kullanılan gıda boyaları, sanıldığı gibi adının söylendiği bitkilerden elde edilmiyor .

Günümüzde kullanımı oldukça revaçta olan, her türlü pasta, bisküvi, dondurma gibi ürünlerde kullanılan gıda boyaları, sanıldığı gibi adının söylendiği bitkilerden elde edilmiyor ne yazık ki. İnsanlar açısından oldukça tehlikeli sağlık sorunlarına yol açan gıda boyalarının tüketiminden mümkün olduğunda kaçınılmalıdır. Yapılan araştırmalarda renklendirme amaçlı kullanılan bu gıda boyalarının her ne kadar gıda boyası dense de tamamen kimyasaldan oluşması, fazla doz alımında birçok sorun oluşturduğunu ortaya koymuştur.
Sakarya Üniversitesi'nde (SAÜ) yapılan bir çalışma, renklendirici olarak kullanılan katkı maddelerinin zararlarını ortaya koydu. Bezelye üzerinde yapılan araştırmada; unlu mamüller, içecekler, tatlılar, evcil hayvan yiyecekleri, ilaç ve kozmetik ürünlerde renklendirici olarak kullanılan ‘tartrazin’ ve ‘sunset yellow’ isimli katkı maddelerinin fazla doz alımında DNA hasarına neden olduğu saptandı.

SAÜ Bilimsel Araştırma ve Projeler Birimi tarafından desteklenen proje kapsamında, muhtelif gıda boyalarının model organizma olarak seçilen bezelye üzerindeki genotoksik etkileri araştırıldı.

Yürütücülüğünü Doç. Dr. Emine Selcen Darçın'ın yaptığı projede, Yrd. Doç. Dr. Sema Tülay Hekimbaşı ve yüksek lisans öğrencisi Neslihan Kırca görev aldı. Araştırmada, gıda boyası olarak çeşitli gıdalarda renklendirici kullanılan 'tartrazin' ve 'sunset yellow' isimli katkı maddeleri seçildi.
Araştırmanın sonuçlarına göre; günlük alım değerlerinin üzerindeki konsantrasyonlara maruz bırakılan bezelye tohumlarında mitoz bölünme sırasında anormallikler, kromozom aberasyonları, poliploidi, çift çekirdeklilik ve mikronükleus anormallikleri gözlendi.

Gıda boyalarının sağlık için alınan ilaçlarda dahi kullanıldığına dikkati çeken Darçın, gıda katkı maddelerinin tüketiminin, kullanım miktarlarından daha azında bile bazı kişilerde alerjiye sebep olabildiğini ifade etti.
Doç. Dr. Emine Selcen Darçın, şu uyarılarda bulundu: "İlaçlarda beyaz kapsüllerde bir sorun yok. Ancak ilaç renklendirilmişse dikkat edilmeli. Bazı araştırmalara göre gıda boyaları alerjik, mutajenik ve hatta karsinojenik (kanser yapıcı) etki gösterebilirler. Bu sebeple tüketicilerin etiketleri mutlaka kontrol etmesi ve mümkün olduğunca gıda katkı maddesiz ürünler tercih etmeleri gerekiyor. Bu boyaların varlığı üreticiler tarafından gıda, kozmetik veya ilaçların etiketlerinde açıkça belirtilmeli ve özellikle dondurma, şekerleme, tatlılar gibi endişe verici ürünler üzerinde net bir etiket olmadan satılmamalıdır."
Günümüzün çoğunda tükettiğimiz gıda boyalı ürünlerin sentetik boyalardan olduğu belirlenmiştir. Un ve benzeri öğütülmüş ürünler, ekmek ürünleri, makarna, mantı, yumurta ve yumurta ürünleri gibi ürünlerde, gıda boyası kullanılmamasını söyleyen tebliğ kuralları bulunmaktadır ancak, ne kadar uyulduğu büyük tartışma konusudur. Peki kişilerin sağlığına gıda boyası zararları başka hangi durumlarla etki eder, bunları inceleyelim.

Gıda Boyalarının Zararları

  1. Genetik faktörlere etkisi: Gıda boyalarının aşırı dozda tüketimi sonucunda kişilerin DNA’larında oluşabilecek hasarlar, kromozom anormallikleri, çift çekirdeklilik gibi sorunlar ortaya çıkmasını etkileyen en tehlikeli tüketim ürünleri oldukları belirlenmiştir.
  2. Davranış bozukluklarına yol açma: Yapılan araştırmalara göre küçük yaşlarda gıda boyası içeren ürünler tüketen çocuklarda dikkat bozukluğu ve davranış bozukluğu yaşamaları konusunda olumsuz etkileri olduğu kanıtlanmıştır.
  3. Kanser riskinin artması: Gıda boyaları her ne kadar ürünleri güzel ve çekici hale getirmekteyse de, aslında özellikle çocuklar üzerinde daha kötü etkileri oluyor ve çocuklarda çok daha hızlı bir şekilde etkiliyor. Gıda boyasının tüketimin çocuklar üzerindeki etkisine kansere yakalanma riskini artırdığı söylenmektedir ve bu duruma rastlanılan birkaç çocuk bulunduğu öne sürülmektedir.
  4. Hafıza ve öğrenim bozuklukları: Hücre içi ölçümleri değerlendirilen gıda boyalarının ne yazık ki çocuklarda hafıza merkezini etkileyerek öğrenme yetilerinin bozulduğu belirlenmiştir.

29 Ekim 2016 Cumartesi

FAST FOOD VE ZARARLARI

                                                      
Fast Food Nedir? Zararlı Yönleri Zararları Nelerdir?

Günlük hayatımızın yoğunluğundan yeterli zaman bulamadığımız durumlarda pratik beslenme amaçlı tükettiğimiz ve bir beslenme tarzı haline getirdiğimiz Fast food ürünler hayatımızda her geçen gün giderek daha fazla yer almaktadırlar.
Öncelikle;


Fast Food genel anlamda kısa sürede hazırlanıp hızlı şekilde servis edilen,ayaküstü veya hazır yenilen yiyeceklere verilen isimdir.Yaygın olarak hazır yemek diye tabir ettiğimiz fast food un İngilizce den çevrimi ise fast (çabuk), food (yiyecek) kelimelerinin birleşmeleriyle oluşmaktadır
Restoranlardan büfelere hatta seyyar satıcılara kadar geniş bir alana yayılan bu tarz gıdalar çabuk hazırlanışı,pratik ve kolay tüketimi ve gerekirse paket serviler halinde kişinin ayağına kadar gelmesi gibi nedenlerle günümüzde oldukça sık tercih edilmektedir.
Peki son derece yaygın olup neredeyse hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen bu fast food ürünler kapsamına hangi gıdalar girmektedir ?


Fast Food Olarak Adlandırdığımız Yiyeceklere
  • Hamburger, pizza,
  • tüm Asitli içecekler
  • Döner, lahmacun, soğuk sandviçler
  • Kızarmış patates
  • Kızarmış tavuk, balık ekmek
Pizza, simit, tost vb.   örnek verilebilir.
Geleneksel diye tabir edilen tencere yemeklerini bırakıp onların yerine büyük küçük hepimizin tercih ettiği bu Fast Food ürünlerin Zararlarına ve vücudumuzda  ne gibi rahatsızlıklara neden olabileceklerine gelirsek;

Bilinçli bilinçsiz tükettiğimiz bu fast food tarzı gıdaların  çeşitli besin değerleri yönünden yetersiz oluşu  uzun dönemde bazı sağlık problemlerine neden olabilmektedir. Bu sağlık problemlerinin başında obezite yani şişmanlık gelmektedir.



Fast-food ürünlerindeki bir diğer önemli sorun ise yüksek enerji içermesi olup bu  enerjinin  temelde yağ ve şeker kaynaklı olmasıdır. Fast-food’ olarak adlandırdığımız  gıdalarla orta düzeyde yenen bir öğünün enerji miktarı 400 ila 1500 kalori arasında değişmektedir.
Fast-food ürünlerindeki yağın çoğu hayvansal kaynaklı olup bu ürünlerin sodyum ve özellikle doymuş yağ miktarı, diğer besin öğelerine göre daha fazladır. Bu durum başta kroner kalp hastalıkları ve kanser olmak üzere, diğer birçok kronik hastalık için risk oluşturmaktadır.
Yine beslenmedeki posa ve lif içeriğinin yetersizliği bağırsak kanseri riskini artıran önemli faktörlerdendir.
Fast-food menüleri yüksek miktarda sodyum içermektedir. Bu durum yüksek kan basıncının oluşmasına neden olmakta ve mide kanseri riskini artırmaktadır.
Fast food içerisine renklendiriciler, aroma arttırıcılar, tatlandırıcılar, antimikrobiyal maddeler gibi birçok katkı maddeleri de eklenmektedir.Bunların yanı sıra kullanılan ekstra şeker ve gıda boyası ürünü çekici ve damak tadına hitap edici hale getirmek için kullanılmaktadır.


Fast foodların besin değeri düşük,kalori oranları yüksek olup bol miktarda tuz veya şeker içermektedir. Liften posadan, vitaminden kaliteli proteinden oldukça fakir,ancak karbonhidrat ve yağ yönünden zengin olan bu gıdalar kan şekeri düzeyimizde ciddi dalgalanmalara, huysuzluk, yorgunluk ve ekstra şeker yeme eğilimi içine de girmemize,ayrıca uzun vadede  yüksek tansiyon,bölgesel yağlanma, sinirlilik 

ve hırçınlık, hatta kemik erimesi riski ile çocuklarda gelişim bozukluğu gibi durumlara neden olabilmektedir.
 Tüm bu zararlarına rağmen çoğumuzun severek tükettiği bu gıdalar küçük kaçamaklar olarak kalmalı ve asla tencere yemeklerine rakip konuma getirilmemelidir.




Obezite Nedir?

Gelişen teknoloji, getirdiği olumlu yönlerin dışında, insanların beslenme alışkanlıklarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Beslenme alışkanlığındaki değişiklikler ve fiziksel hareketlerin yetersizliği gibi bir çeşitli olumsuz şartlar bir araya geldiğinde bütün Dünya’da ortaya çıktığı gibi Türkiye’de de obezite (tedavi edilmesi gereken şişmanlık) sorununun görülme sıklığı oldukça hızlı artmaktadır. Yapılan çalışmalar ve araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye’de fazla kilolu olma ve obezite yaygınlığının neredeyse %10–00 oranında arttığı ve obezitenin özellikle çocuklar ve gençleri etkisi altına almaya başladığı görülmektedir.
Obezite ile mücadele aslında, obezitenin yol açtığı bir çok hastalıkla da mücadeleyi kapsar. Bunun sebebi ise obezite, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, bazı kanser türleri, solunum sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları vb. pek çok sağlık probleminin – ki bunlara metabolik sendrom ismi verilir.- meydana gelmesine temek oluşturur.

Obezite nasıl tanımlanır?

Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı açıklamaya göre, obezite sağlığı bozacak ölçüde vücutta normal olmayan ya da aşırı yağ birikmesi“ olarak tanımlanmıştır. Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının %15-18’i, kadınlarda ise %20-25’ini yağ dokusu meydana getirmektedir. Erkeklerde bu oranının %25, kadınlarda ise %30’un üzerine çıkması durumu obezite olarak kabul edilir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite sınıflandırması belirlemek için çok sık bir şekilde Vücut Kitle İndeksi (BMI) kullanılmaktadır. BMI, kişinin vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun (m cinsinden) karesine (BKI= kg/m2) bölünmesiyle ortaya çıkan bir değerdir. “BMI boyuna göre vücut ağırlığının tahmin edilmesinde kullanılmakta, vücutta yağ dağılımı hakkında veri sağlamaz.
Vücuttaki bütün yağ oranından çok, yağın vücutta bulunduğu bölge ve dağılımı çok önem teşkil eder. Bunun sebebi ise vücuttaki yağın yer aldığı bölge ve dağılımı, hastalıkların morbidite ve mortalitesi ile bağdaştırılmaktadır. Bölgesel yağ dağılımı genetik olarak erkek ve kadınlarda farklılık göstermektedir. Android tip (erkek tipi) obezitede yağ ilk olarak göbek bölgesinde karında ve cilt altında, jinoid tip (kadın tipi) obezite ise gluteus ile femurlar üzerinde ve cilt altında toplanmaktadır. Bu dağılımın saptanmasında bel/kalça oranı kullanılmakta ise de, bel çevresinin yalnız başına kullanımının karın bölgesindeki yağ dağılımı için daha doğru ve daha basit bir yöntem olduğu kabul edilen bir durumdur.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ise bel/kalça oranı kadınlarda 0.85’den ve erkeklerde ise 1.0’den fazla ise android tip obezite olarak kabul edilmektedir. Bu durumda tip 2 diyabet, hipertansiyon ve iskemik kalp hastalığı açısından risk etmenleri oldukça artmaktadır. Yalnız başına bel çevresinin de erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm’nin üzerinde olması (Uluslar arası Diyabet Federasyonu (IDF) 2005’de bu rakamları 94 ve 88 cm’ye çekmiştir) kardiyovasküler hastalık riski ile bağlantılıdır.






Obezitenin Nedenleri Nelerdir?

Obeziteye yol açan etkenleri tamamen ve net olarak açıklanamamakla beraber aşırı ve doğru olmayan beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obeziteye yol açan en önemli sebepler olarak kabul edilmektedir. Bu etkenlerin dışında genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik gibi oldukça etken birbiri ile bağlantılı şekilde obezitenin ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Bütün Dünya ülkelerinde özellikle çocukluk çağında ortaya çıkan obezite problemindeki artışın yalnızca genetik yapıdaki değişikliklerle açıklanamayacak denli çok olması sebebi ile, obezitenin meydana gelmesinde çevresel etkenlerin rolünün ön planda olduğu kabul edilmektedir.
Obezitenin ortaya çıkmasında başlıca risk etkenleri aşağıda verildiği gibidir:
  • Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları
  • Yeterli olmayan fiziksel aktivite
  • Yaş
  • Cinsiyet
  • Eğitim düzeyi
  • Sosyo – kültürel etmenler
  • Gelir durumu
  • Hormonal ve metabolik etmenler
  • Genetik etmenler
  • Psikolojik sorunlar
  • Sık aralıklarla çok düşük enerjili diyetler uygulama
  • Sigara- alkol tüketimi durumu
  • Kullanılan bazı ilaçlar (antideprasanlar vb.)
  • Doğum sayısı ve doğumlar arası süre

Türkiye’de Obezitenin Görülme Sıklığı

Obezitenin bu denli yayılmasında dikkat edilmesi önemli olan etkenlerden biri de yaşamın ilk senelerindeki beslenme şeklidir. Yapılan çalışmalarda, obezitenin ortaya çıkma sıklığının anne sütü ile beslenen çocuklarda, anne sütü ile beslenmeyen çocuklara nazaran daha düşük oranlarda olduğu, anne sütü emme süresinin, tamamlayıcı besinlerin çeşidi, miktarı ve başlama zamanlarının obeziteyi ortaya çıkardığı ve etkilediği bilinmektedir.
DSÖ ve UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu) tarafından yayımlanan birçok belgede 6 ay yalnız başına anne sütü verilmesinin, 6.ayın ardından emzirmenin devam etmesi ile beraber güvenilir ve uygun kalite ve miktarda tamamlayıcı besinlere başlanılmasının ve minimum 2 sene emzirmenin sürdürülmesinin kısa ve uzun dönemde obezite ve kronik hastalık riskini azaltabileceği belirtilmiştir.

Obezitenin zararları

Şişmanlığın yani obezite adı verilen tedavi edilmesi gereken şişmanlığın üzerinde durulması gereken, hayati tehlikeye yol açan, kalp damar hastalıklarında çok önemli bir etken olduğu herkes tarafından kabul edilmiş bir tıbbi veridir. Kolesterolün yüksek olması, tansiyon yüksekliğine ve damar tıkanıklığına sebep olmaktadır. Bu durumda kalp krizi geçirme ihtimali daha fazla artar. Kilo kaybını sağlamak ve verilen kiloyu muhafaza etmek, bu hastalıklarda düzelme sağlar. Erişkin tipi şeker hastalığına yol açan en büyük etken, şişmanlık yani obezitedir. Kişi ne denli çok kilolu ise, şeker hastası olma ihtimali de o denli fazla olmaktadır. Yağ oranı fazla kişilerde karaciğerde aşırı yağ artışı kaynaklı olarak yağlanmalar görülür.
Kas ve iskelet sistemi de obezite kaynaklı zarar verici etkilerinden etkilenir. Ağır bir yükü taşımak durumunda olan kas ve kemiklerde dizde ve kalçada kireçlenme, varisler, kas zayıflığı ve fıtık meydana gelebilir. Yağlar, kanın kalbe dönmesini güçleştirir. Obezite problemi olan hastaların, zamanın büyük bir kısmında nefes alırken güçlük çektikleri görülür. Bunun sebebi ise, solunum için obezite hastalığı oldukça zor taşınan bir yüktür. Kandaki karbondioksit oranı artar. Solunum yapmak oldukça güç bir hal alır. Uyku hali ortaya çıkabiliir.
Özellikle gençlerde ortaya çıkan obezite sorunu, psikolojik açıdan da problemlere yol açar. Obezite problemine sahip olan kadın hastalarda doğum yapmak riskli ve zor bir süreç olmasının yanında, kişiye ve bebeğe de zarar verebilir. Hatta kısırlığa dahi sebep olabilir. Adet düzensizlikleri sık karşılaşılan bir sorundur. Safra kesesinde taş olma riski artar.Yara ve deri hastalıkları artar. Ayakta mantar görülebilir. Bütün bunların yanında obezite kişinin hayat kalitesini düşüren bir durumdur. Hastanın hayatını zorlaştırır, çabuk hareket etmesini engeller. Yaşam süresinin kısalmasına sebep olan bir sorundur. Muhakkak tedavi edilmelidir.